MENÜ
Tamer YAZAR
Tamer YAZAR
tameryazar@hataybizimmedya.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 104 defa okundu.

ÜLKEM ÇOOOK YORGUN...

Kendi köyünde öldürülen minicik bir kız... 8 yaşındaki Narin Güran cinayeti ! Cinayetinin üzerinden 1 sene geçtiği halde hala neden öldürüldüğü belli değil... Koca bir köyün susan halinde toprağa verilen bu minik beden için yargılama yapılsa da, dağılmadı, ne o sis ne de cevapsız soruların kalabalığı...

Farklı sebeplerle, TBMM Çankaya Kapısı önünde ateşe verilen beyaz bir Toros ve hatırlattıkları ! 1990'lı yılların Türkiye'sinde, özellikle Güneydoğu illerinde yaşanan zorla kaybetmeler ve faili meçhul cinayetler üzerinden adeta sembolleşen bir araba... Çok sayıda kişinin, beyaz Toroslara bindirilerek gözden kaybolduğu ya da aynı araçlarla yanlarına yanaşan silahlı kişilerce öldürüldüğü bir ülke gerçeğinin bir anda etrafa dağıldığı bir Ankara fotoğrafı...

6 Şubat depremlerinin merkez üssünden (Kahramanmaraş) bu kadar uzak kaldığı halde, en fazla yıkıma uğrayan Hatay'ın Antakya'sı, Defne'si ! Bugün, depremin merkez üssünde yapılan kalıcı konut sayısının bile 54 bini geçmediği bu gerçeğin karanlığında, Hatay'da 134 bine yakın kalıcı konut yapılmasını nasıl açıklamak gerek sahi ? iki şehrin arasında kalan; Adana'da 11 bin 889, Kilis'te bin 854 ve Osmaniye'de 9 bin 366 kalıcı konutun inşa edildiği bir tabloda, "Hatay niye bu kadar yıkıldı" sorusunun cevapsızlığına ne demeli ? Peki ya deprem kentlerinin internetini kesip "ÖYLE GEREKTİ" diyen bir siyasetin cezasız kalmasına !?

'KAYYUM' fırtınasının DEM'den CHP'ye döndüğü yeni Türkiye hikayesinde, AKP'den CHP'ye geçen belediyeleri saymaya ve "SIRADAKİ" demeye devam ederken, "Bugün Söke için tarihi bir gün... Söke'nin 24 yıllık hasretini sona erdirdiğim için çok mutluyum" diyen ve AKP'ye geçişinin kutlamasında duran bir CHP'li Belelediye Başkanı'nın ruh halini çözme gayretinde, bizlerin kördüğüm oluşunu nasıl açıklamalı ?

Türkiye tarihinin belki de en şiddetli depremlerinin yaşandığı 6 Şubat'ın Hatay'ında, kentin Valisinin ve İl Sağlık Müdürünün, aynı dönem içinde yaşanan bir seçimde iktidar partisinden aday olma uğruna, depremle yerle bir olmuş görev alanlarını geride bırakıp Ankara'ya gitmesi ve o anlarda bizlerin "ORADA KİMSE VAR MI" diye bağırmaya devam ediyor olmamız peki... Görev yerlerini belki de en terk etmemeleri gereken bir anda onlara Ankara yolunu açanların da gidenlerin de geride kalanlardan bir kere bile özür dilemediği bir zamana adalet sıkıştırma gayretlerimizin hep sonuçsuz kalışı ya da...

22 Şubat 2023 tarihinde, o dönemin İçişleri Bakanı'nın, Hatay'ın iki milletvekilini her iki yanına alarak, depremzedelere eşya yardımı yapılacağını açıkladığı anlar, yara bere içindeki herkes için bir damla umut olsa da, o sözün unutulması... "2-3 gün sonra eşya yardım miktarı açıklanacak" dense de, o yardımın hiç bir zaman yapılmaması... Yok, onlar unuttu, ama biz unutmadık ! Ne o günü ne yaşadıklarımızı ne de bir anda sıfırlanan hayatlarımızı yeniden ayağa kaldırma gayretlerimizin yalnız yorgunluğunu...

Türkiye'de, "silahlı suç örgütüne üye olma" gibi sebeplerle gözaltına alınan, yeraltı dünyasının bazı güçlü isimlerinin, siyasi partilere olan yakınlığı, aynı siyasi partilerin merkezlerine yaptıkları ziyaretler, o ziyaretlerden paylaşılan fotoğraflarla verilen mesajlar... O mesajların, bir hukuk devletindeki karşılığı mı? Var mı?

16 bin küsür Türk Lirası emekli maaşı alanların Türkiye'sinde, çalışmadan yaşayamayacak hale geldik ! 22 bin küsür asgari ücretle aile geçindirmeye çalışanların Türkiye'sinde, açlık ve yoksulluk sınırının çok altında kaldık ! Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir memleket gerçeğinde artık hakkımızı istemekten dahi yorulduk... Günün sonunda da, ucuz etin 1-2 kiloluk kuyruğunda, "BUNA DA ŞÜKÜR" dedik...

Bir tarafta, 15 Temmuz'un "NE İSTEDİLER DE VERMEDİK" denilen cemaati yapılanmasının kanlı darbe girişimini yaşarken, diğer tarafta, başka başka cemaati yapıların milyarlık miras kavgaları içinde iktidar ve güç için neler yapabildiğine şahitlik ettik, aslında ne de büyük kalabalıkları kontrol edebildiklerini izledik... İzlediklerimizin özgürlüğünden mi ? Korktuk !

17 Ağustos depreminin 26. yıldönümü geride kalırken, 6 Şubat depremlerinin 3. senesine yaklaşırken, olası İstanbul depremi yerine, kentteki siyasetin meydan muharebesini izliyor oluşumuz... Olanı, biteni, bundan sonra olacakları, kader planının bir parçası olarak ilan etmedeki rahatlığımız... Biz mi ? Rahat mıyız o kadar sahi ?

Haklısınız,

...ülkem çok yorgun !

Hannah Arendt'in dediği gibi;

En kötüler, korkularını yitirdi !

En iyilerse umutlarını !

Köşe Yazıları