KÜRTLERİN KADERİ KİMDE? PKK'DA, DEM'DE, ANKARA'DA!
Kürt edebiyatının önemli isimlerinden Ehmedê Xanî, Kürt halkının çektiği acıları, içteki derin yaraları, o yaraların kalbe verdiği ağırlığı ifade ederken der ki;
"Derdê me yê bêderman, di dilê me de giran e..."
O acıların bir ananın kalbinden damlayan fısıltıları mı ?
Daha ağır...
Çok daha ağır...
Der ki orada da;
Oy kurê min, ronîya çavên min,
Di şevên tarî de tu çûyî kuderê?
Dilê dayika te şewitî, birîn e,
Xwîna dilê min, tu nebûyî dermanê...
Anlamı mı ?
Oy oğlum, gözlerimin ışığı,
Karanlık gecelerde nereye gittin?
Annenin yüreği yanıyor, yaralı...
Kalbimin kanı, sen derman olmadın...
40 seneden fazla süren PKK terörü ve şiddetini anlatırken, bu ülke coğrafyasının kalemleri, siyasileri, zannettiler ki, Kürt anaları da kan ağlamadı, yitip giden çocuklarının cenazelerini gencecik halleriyle teslim almadı, hışkıra hıçkıra ağlamadı o şiddetin tozu dumanı içinde, ağıt yakmadı bir ömür eksilirken...
Kürt anaları da çok ağladı...
Kürt anaları da çok ağıt yaktı...
O ağıtlar yıllar içinde toz oldu, rüzgara karıştı, ama hep mırıldandı...
Oy lawê min, stêrka şevên min,
Çima te hişt ez bimînim tenê?
Çiyayên Kurdistanê dax û nalîn,
Dilê dayê bi êş e, bi xwînê...
Oy oğlum, gecelerimin yıldızı,
Neden beni yalnız bıraktın?
Kürdistan’ın dağları ağlıyor, inliyor,
Annenin yüreği acıyla, kanla dolu...
Bugün, bu kadar acının orta yerinde dururken, ÇÖZÜM diyenleri, ÇÖZÜM diye kendine LİDER seçenleri, o liderlerin DÜN hikayesinden damlayanları izliyorum da, ne kalbimde kelebekler uçuşuyor, pazarlanan umudun hasadında, ne de yanağından acısı damlamaya devam edenleri HER ŞEY BİTTİ diye teskin edebiliyorum...
Belki de sorun, "dünü anlamadık ki, bugünü konuşalım" hali !
Dünü yeterince konuşmadık ki, hatta yaraları saramadık ki, yarını beraberce inşa edelim !
Düşünsenize...
Kim derdi ki, daha düne kadar sırf PeKeKe dediği ya da PeKaKa diye yazmadığı için hakkında soruşturma açılan gazetecilerden, KURUCU ÖNDER diye hitap eden siyasilere doğru yol alacağımızı, BEBEK KATİLİ denen için Milletvekilliği yolu açan YANDAŞ kalemlerin alkışlanan kalabalığı içinde kaybolacağımızı, 40 seneyi aşkın süren terörün sonunda BARIŞ'ı konuşan aynı şiddetin sahiplerine "beyefendi" diye hitap edenleri izleyeceğimizi, köyleri yakanların / o köylerde kadın - çocuk demeden masumları katledenlerin bugün öldürdükleri adına yazılacak YARIN için senaristliğe soyunacağını !
Bir konuda netim...
Türkiye Kürtleri, PKK'nın ve ülkenin ÜLKÜCÜ / MİLLİYETÇİ kesiminin KURUCU ÖNDER diye hitap ettiği lideri Andullah Öcalan'ın iradesine ve karar gücüne kendisini teslim eden DEM ile Ankara'yı yöneten AKP / MHP cephesinin iki dudağı arasından çıkacaklarla şekillenecek kaderini bekliyor beklemesine de...
O kader,
....ne beklenen ne istenen ne arzulanan ne de hayallerde kurulan özgürlüğü ve barışı vermeyecek, bir çoklarının da dediği gibi !
Aslında denen de istenen de o kadar öz ki...
Bir dönem Erdoğan'la aynı sahneyi paylaşmış Şivan Perwer demiş ki;
"Di dilê me de aştî û biratî heye, em dixwazin bi hev re di nav azadî û wekheviyê de bijîn, bêyî şer û xwînrijandinê, li ser axa xwe em bibin yek..."
"Kalbimizde barış ve kardeşlik var ! Özgürlük ve eşitlik içinde birlikte yaşamak istiyoruz... Savaş ve kan dökülmesi olmadan, kendi topraklarımızda bir olalım..."
Demem o ki,
...SİLAHLAR tabi ki SUSSUN, artık ÖLÜMLER olmasın, bu ülkenin gencecik insanları farklı sebeplerle birbirine namlu doğrultmasın, Türk / Kürt anaların gözyaşı da ağıtları da son bulsun, ama bu yepyeni bir BİZ kokan hikayeyi yazacaklar da o hikayeyi dünden bugüne kanlı elleriyle yazanlar olmasın !
Derdimiz bu...
Kavgamız bu...
Bugüne olan inançsızlığımız en çok da...