MENÜ
Tamer YAZAR
Tamer YAZAR
tameryazar@hataybizimmedya.com
Paylaş Paylaş Paylaş Yazı 130 defa okundu.

Her Dalı Yemiş Dolu Dünya... PEKİ BİZE DÜŞEN NE?

On binlerce Gazzelinin ölümüne neden olduğu için Türkiye'de KATİL sloganlarıyla karşılanan, SOYKIRIM'la suçlanan Netanyahu kısmı, tamam, anladık... Öfkeleri de, söylenenleri de, toplumsal infiali de ama ! On binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ölümüne neden olmuş, sayısını bile hatırlamadığım katliamlara imza atmış, yarattığı şiddetin karanlığıyla üzerimize çökmüş, terör örgütü PKK'nın lideri, BEBEK KATİLİ lakaplı Abdullah Öcalan'ı "KURUCU ÖNDER" diye ağırlayanları da, ona Milletvekilliği sunanları da, onu 'SAYIN' diye çağıranları da, 'beyefendi' diye servis edenleri de hiç anlamadık !

Sadece o mu ?

KATİL SİSİ denen zamanları da unutmadık...

Kahire'deki demokrasi yanlıları için Türkiye'de sokaklara dökülen, demokratik yolla iktidara gelen Mursi için ÖZGÜRLÜK isteyen politik söylemleri unutmadık... Darbeyle değişen Kahire'deki General Abdülfettah es-Sisi'nin yarattığı politik şiddet için  Türkiye meydanlarında toplanan milyonlara hitaben söylenenleri unutmadık... Mısır'ın sivil demokrasisi süngüyle teslim alınıp tutuklanırken, binlerce kişi o süngülerle öldürülürken, on binlercesi tutuklanırken ve sistematik işkenceler raporlanırken, takındığımız tavrı hiç unutmadık...

Madem unutmadık;

Sahi, bir KATİL nasıl KARDEŞ statüsüne taşındı, bunu anladık mı ?

Netanyahu'nun da bir gün o KATİL statüsünden transfer olacağı makamı merak etsem de,yok,ben anlamıyorum...

Bazen; kulaklarımı tıkayıp, gözlerimi kapatıp, olan biten her şeye sırtımı dönüp öyle yaşamak istiyorum... Aklımı, mantığımı, vicdanımı, artık nefes almakta bile zorlanan kalbimi susturmak için buna ihtiyacım varmış gibi hissediyorum...

Anlayamadıklarım noktasında en kötüsü de;

2009'dan bu yana twitter kullanan biriyim ve neredeyse en sık gördüğüm mesajlardan biri haline geldi, birilerinin "GÖZALTINA ALINIYORUM" çağrısı !

Net olan bir şey var ki,

...herkesin korkuyla yaşadığı bir ülke olduk !

Söyleyeceklerimizi heybemizde biriktiriyoruz o yüzden !

Biriktirdiklerimiz arttıkça, susuşlarımız da artıyor, omuzlarımızdaki yük de !

İçine doğduğumuz hayatı da, hayatın kendisi de bizi anlamamışken en çok da !

Nazım Hikmet ne güzel söylemiş, bu halimize dair;

Bu dünya öküzün boynuzunda değil,

bu dünya ellerinizin üstünde duruyor...

Ve insanlar, ah, benim insanlarım,

yalanla besliyorlar sizi,

halbuki açsınız,

etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız...

Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,

göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan...

Peki, her dalı yemiş dolu bir dünyada bize düşen, bütün yemişleri toplanmış, yenmiş kuru dallar mı ?

6 Şubat depreminden sonra Türkiye'nin her tarafına savrulan on binlerden biriyim ! Yaklaşık 3 senedir, ülkenin başkentinin göbeğinde, açık havada, kaldırımların bir köşesinde, çocukları ölmesin, tedavi olsun diye bağış toplamaya çalışan anne babaların çırpınışlarını izliyorum... Milyonlarca dolarlık tedavi masrafları için her gün kumbara kutularına atılan ufak tefek paraların BUNA DA ŞÜKÜR halinde, çocuklarının yarını için umutsuzca savaşanları izliyorum...

Sadece onları değil...

Birbirimize kör, sağır hallerimizi de izliyorum...

Bu kadar zengini olan bir ülkede, çözümsüz kalışımızı izliyorum...

Yok, anlamıyorum !

Antakya'da, bir deprem konteynerinden bana gelen bir mesaj bitirsin bugünü;

"O kadar yorgunum ki ! O kadar düşündüm ki vazgeçmeyi ! 6 Şubat'tan bugüne biriken tüm o vazgeçişlerimle dolu, kalbim ! O kadar duydum ki, 'ölenler öldü, geride kalanlar her gün yeniden ve yeniden ölmeye devam ediyor' söylemini... Şikayet ettiğimizde, bizi susturmak isteyenler oluyor, 'devlet ne yapsın, kader..." diye ! Allah'ın işi için insanları suçladığımız için 'dinsiz' bile oluyoruz ! Annem, babam, iyi olmamızı öğütlerdi hep... 'İyi olun, iyilik yapın' derlerdi... 'Kalbiniz de vicdanınız da hep o iyilik için atsın' diye de eklerdi... Din buydu... İyilikti ! Değil miydi!? Ben de iyi olmak istiyorum ! Artık iyi olmak istiyorum ! İyi hissetmek istiyorum ! Her şeyimizi kaybettik... Tek bir eşyamı bile kurtaramadım, yıkılan evimizden... Televizyonlara çıkıp 'size eşya yardımı yapacağız' diyenlerin iyiliğiyle umutlandık, ama o iyilik unutulalı 3 sene oldu... Bir tanesi bile sordu mu onlara, 'nasıl unuttun sözünü' diye ? Bir tanesi suçladı mı, 'bunca çaresiz insanı niye umutlandırdınız' diye ? Ama sorunca ben mi kötü oluyorum ? Bana ev vereceklermiş, ama bir de borçlandıracaklarmış... Konteynerimde bir kaç kırık dökük eşyamla 3 seneyi tamamlayacağım neredeyse ve elde avuçta kalmayan bomboş bir hayatım var sadece... Yeni evimin borçlarını nasıl ödeyeceğimi sormuyorlar ! O evi hangi eşyalarla dolduracağımı sormuyorlar ! Nasıl geçineceğimi asla sormuyorlar, merak bile etmiyorlar ! Ne zaman sorsam, 'Allah büyük' diyorlar... Allah büyük olmasına büyük de, sonuç !? Ben yine sorunlarımla başbaşayım... Yalnızım... Ama tek değilim ! Bizler, Hatay'da, konteyner kentlerdeki yüzbinleriz... Yüzbinlerce OY'uz ! Asla unutmayacağız ! Asla helal etmeyeceğiz !.."

İşte bunu da siz çok iyi anlayın...

Her dalı yemiş dolu dünyada bize düşen hep yemişsiz dallar oluyor belki ama, film henüz bitmedi, en çok da bunu...

Köşe Yazıları