ÖCALAN'A SUNULAN YENİ KİMLİK...
Türkiye'de, PKK'nın, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı silahlı mücadeleyi başlatmasından bu yana, örgüt ve ülkedeki Kürt nüfus, birbirinden hep itinayla ayrı tutuldu... Ne PKK'nın ne de lideri Abdullah Öcalan'ın Kürtleri temsil etmediği, edemeyeceği gerçeğinin altı özenle çizildi... Bölge halkına da PKK'ya değil, ama devlete yakın olmanın önemi vurgulandı !
Çocukluğumuz, bu söylemler arasında geçti...
Gençliğimiz, bu sert politikaların gölgesinde büyüdü...
Hatırlıyorum da,
...yıllar boyunca "ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ" sloganlarının en fazla atıldığı yer, 'MİLLİYETÇİ' partilerin seçim meydanları oldu, ki bu gerçek üzerinden bitmeyen vaatleri en çok da MHP'den, Devlet Bahçeli'den dinledik !
Öylesine uzun yıllar yaşadık ki 'TERÖR' gerçeğini, ama o gerçeğin servis ettiği ağır şartları da, baskıları da, sindirme politikalarını da, askeri çözümleri de, belki de bugün yaşananlara dair bu kadar bocalamamız bundandır... 'BARIŞ' denenle halay çekmeyi unutmuşlar olarak, her şeyin, herkesin bu kadar çabuk değişiverdiği bir Türkiye'de adımlarımızı bile şaşırmamız en çok da...
Bugün, Devlet Bahçeli'nin ve bir takım siyasilerin ve tabi yandaş gazetecilerin PKK ve Öcalan üzerinden devşirdiği bazı sözleri bizler zamanında söylemiş, dile getirmiş, hatta önermiş olsak, başımıza neler gelirdi sahi ?
Türkiye'de, 2015-2016 yıllarında, süregelen PKK çatışmasının bir parçası olarak gerçekleşen operasyonlar sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve şiddetin sona ermesi için çağrı yapan, "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi"ni veya "Bu Suça Ortak Olmayacağız" diye de bilinen çağrıyı unutmadık... O çağrıyı yapan akademisyenlerin başına gelenleri unutmadık... İşlerinden oldular ! Soruşturmalar geçirdiler! Kariyerleri bir anda sıfırlananlar ve hedef gösterilenler haline geldiler ! Onlar için, siyasi kanadın iktidar cephesinden, "Ey aydın müsveddeleri" bile denildi ! Hatta bugün, yandaş TV ekranlarında, PKK ve Öcalan üzerinden yürütülen 'BARIŞ' ve 'SİLAHLAR SUSSUN' projesini en fazla destekleyen bir gazeteci ise o dönem bunlar yaşanırken, bildiriye imza atan 1128 akademisyenin ve onlara destek verenlerin Türkiye'ye ihanet ettiğini, PKK tarafından öldürülenlere üzülüp tepki koymadıklarını, savcılar işe el atmadan üniversitelerin hemen o akademisyenlerin iş akdini feshetmesi gerektiğini, bu kişilerin toplum tarafından dışlanması için, bir daha iş bulamalarının ve kariyerlerinin bitmelerinin gerektiğini dile getiriyordu !
Dün 'BARIŞ' diyenlerin, 'UZLAŞALIM' diyenlerin, 'SİLAHLAR SUSSUN' diyenlerin gözaltına alınıp tutuklandığı Türkiye gerçeği öylesine garip bir çizgiye geldi ki bugün, dünün solcularının ve söylemlerinin yerini ülkücü / milliyetçi kesimlerin söylemleri aldı, almakla da kalmadı, bu defa 'BARIŞ'I ve 'SİLAHLAR SUSSUN' söylemlerini onlar dile getirir oldular...
Bu söylemlerin sahibi olan bu ülkücü / milliyetçi kesim nasıl bir yol haritası izliyor, hala bilmiyoruz... Silahların şimdilik sustuğu bir dönem yaratıp "BAŞARDIK" deseler de, PKK'nın ve Ankara'daki güç sahiplerinin farklı yol haritaları üzerinden nasıl bir final beklentisi içinde olduklarını da...
Geçen gün Urfa'da gerçekleşen bir toplantıyı izledim, sosyal medya üzerinden... DEM Parti Urfa Gençlik Meclisi'nin bir etkinliği... Paylaşımda geçen cümle şu: "Barış ve demokratik toplum çalıştayları Urfa finalini, bugün, Önder Apo’nun doğup büyüdüğü yerde, Amara’da gerçekleştirdik" ! Parti tarafından yapılan duyuruda ise etkinliğin, “Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın demokratik toplum çağrısına sahip çıkmak” amacıyla düzenlendiğinin altı çizildi !
Kim derdi ki, bir gün, DEM'in ve MHP'nin PKK'nın lideri için söylemleri aynı olacak !?
Kürt partilere, seçim meydanlarında kullandığı 'sarı / kırmızı / yeşil' üzerinden PKK propagandası suçlamalarının yapıldığı dönemleri çok yaşamış, buna dair haberleri çok okumuşlar olarak, çalıştayın olduğu yerde Öcalan'ın büyük bir posterinin asılması ve bunun da normalleşmesini izlemek, açıkçası, düşündürüyor... DEM'in de MHP'nin de KURUCU ÖNDER ya da sadece ÖNDER kelimesi üzerinden Abdullah Öcalan'ı kamuoyuna servis ettiği bir Türkiye'de, hiç başarılamamış bir şeyin de adım adım, parça parça başarılmaya çalışıldığını izlemek, düşündürüyor...
Sahi,
...40 yılı aşkın bir süre devam eden PKK terör faaliyetleri boyunca, Öcalan, en çok neyi başaramadı ?
Türkiye'deki Kürtlere önderlik etmeyi ! Abdullah Öcalan, yarattığı şiddet ve korku iklimi boyunca, sözü dinlenen ve uygulanan biri oldu, başardığı da bu oldu ama, asla toplumsal bir önderlik yeteneği ortaya koyamadı !
Peki, bugün ?
İlerleyen süreç, algı operasyonları, toplum mühendisliği gibi argümanlar eliyle yaratılan yeni Öcalan figürü, buna mı dair ? Daha açık bir ifadeyle soralım... Türkiye'deki 'SİLAHLAR SUSSUN' süreci, PKK gibi kanlı bir terör örgütünün liderini, Türkiye'deki Kürt halkının önderi haline getirebilir mi ? MHP’nin, Öcalan’ı “kurucu önder” olarak topluma sunması, milliyetçi tabanda şaşkınlık yaratsa da, bu söylem, Öcalan’ı “terörist” olmaktan çıkarıp bir “müzakere ortağı” haline getirebilir mi ?
Demem o ki;÷
Öcalan'a sunulan yeni kimlik, KÜRTLERİN YENİ LİDERİ kimliği mi?